23 Nisan 2010 Cuma

İstanbul Film Festivalinin Çıldırtan Filmleri




“Geceyarısı Çılgınlığı” bölümü İstanbul Film Festivali izleyicilerini ikiye bölüyor. Sadık takipçileri olduğu gibi, meraklısı için düşünülmüş tür filmleri yuvası olarak görüp uzak duranlar da var.

 

 


 

Bu sene bölümde yer alan üç filmin önyargıları kısmen ortadan kaldırdığı söylenebilir. Bir kere Gaspar Noe’yi yedi yıl sonra kamera arkasına geçiren Cannes’ın olaylı filmi “Boşluk”, Danimarka sinemasının sessiz ve derinden yükselen yönetmenlerinden Ole Bornedal imzalı “Bizi Şerden Koru” ve kitabı ülkemizde de çok satanlar arasına giren, geniş bir izleyici kitlesi tarafından beklenen “Ejderha Dövmeli Kadın” vardı programda. Deneysel ve kurmaca sinema arasındaki sınırları çarpıcı bir şekilde ortadan kaldıran ultra stilize bir ağıt, tür sinemasına politik bir tokat çakan bir Danimarka filmi ve kaliteli bir polisiye. Az ama öz.


Gaspar Noe, “Dönüş Yok”un ardından çok fazla boş durmadı aslında, kısa filmleriyle olay yaratmaya devam etti. Fransız olmasa, uzun metraj projeleri için destek bulmakta güçlük çektiğini düşünebilirdik. Ama şöyle bir gerçek var, dünyanın neresinde olursanız olun, “Boşluk” gibi bir film için destek bulmanız çok zor. Hatta ne yapmak istediğinizi anladıktan sonra “köstek” olmaya kalkanlar bile olabilir.



 





 

“Boşluk”un başrolünde Tokyo ve bir kafa var: Uyuşturucu kafası. Tokyo’da uyuşturucu satan ve kafayı sağlam cilalayan bir adamın gözünden bakıyoruz hayata. Noe olanları kahramanın öznelinden izletiyor. Sadece karanlık bir Tokyo gecesini değil, onun uyuşturucu sonrası halüsinasyonların da görüyoruz. Noe çok şık VJ görselleri sunuyor burada. Sonra gözü olduğumuz kahraman ölüyor ve öncelikle hayatı gözünün önünden geçiyor. Ailesinin sert bir araba kazasında ölüşü, kız kardeşiyle yalnız kalışları, Tokyo’ya gelişi ve kız kardeşini de Tokyo’nun karanlık gece hayatına çekişi...

 

Hüzünlü bir hayat hikayesi sunan “ölüm anında film şeridi” bölümünden sonra, ölen adam bir hayalet gibi mekanlar arasında gezmeye başlıyor. Malum, Noe mekanları, sahneleri tepeden çekmeye bayılıyor. Ölü, kendisinden sonraki hayatı izliyor, aslında bir amacı var ve onu sonda anlıyoruz. Noe bize neon ve pastele boyanmış, gerçek dışı gözüken bir Tokyo ve halüsünasyonlar sunuyor 155 dakika boyunca. Ama bu film inanılmaz bir şekilde bar ve kulüplerde perdede izlediğimiz VJ görsellerinin benzerleriyle çok trajik (ve aslında yalın) bir hikaye anlatmayı başarıyor.


Tokyo’da dibe vuran iki kardeşin sahici hikayesi var ortada ama stilize demek bile yetersiz kalır, stilize/saykodelik imajlarla anlatılıyor onların düşüşü. Şüphesiz kimilerini rahatsız edecek bir deneme bu. Ama şimdiden uyaralım, bu film video art ve müzik imajlarıyla hikaye anlatma işini uç noktalara götürüyor, deniyor ve başarıyor.

 


 

 

“Bizi Şerden Koru” sıkıcı Danimarka kasabalarının uygarlığın beşiği olmadığını, hatta yanından bile geçmediğini hatırlatan trajik ve aynı zamanda ironik bir hikaye anlatıyor. Sarhoş bir kamyoncu, kasabanın önde gelen adamlarından birinin eşini eziyor ve suçu zaten herkesin mesafeli yaklaştığı bir göçmene atıyor. Eşini kaybeden adam bütün kasabayı arkasına alarak, uygar bir kasabalı tarafından saklanan göçmeni öldürmeye çalışıyor. Neticede kanlı bir savaş çıkıyor ve kafası güzel herkes bu savaşa katılıyor.

 

“Bizi Şerden Koru”yu ilginç kılan, sarhoş bir şekilde kan dökmek isteyen kasabalıların tıpkı zombiler gibi evi sarması. Evin etrafını sarma bölümü şaşırtıcı derecede “Yaşayan Ölülerin Gecesi”ni hatırlatıyor. Yönetmen bize; esas (vahşi) zombiler insanlardır, hele gözü dönmüş canlılar evinizi sarsın bakalım, diyor. Avrupa’da yabancı olmak, ateş üzerinde oturmak gibi ve esas “korku” sineması bu aslında. “Yaşayan Ölülerin Gecesi”nin yönetmeni George Romero’ya ise acayip bir  şekilde selam çakıyor film:  Kahramanları arasında, Romero’ya çok benzeyen bir oyuncu var!

 




“Ejderha Dövmeli Kadın” Avrupa’dan da Hollywood kalitesinde büyük bütçeli polisiyeler gelebileceğini kanıtlıyor öncelikle. Biri aydın bir gazeteci, diğeri ise uyumsuz bir hacker olan iki farklı karakterin yavaş ısınan çekimini inandırıcı bir şekilde sergiliyor ve  sürükleyici hikayesinin finalinde, nazi kültürünün günümüzdeki izlerine dair sarsıcı örnekler veriyor. Aslında kesinlikle kolay lokma değil ama bu sene “Geceyarısı Çılgınlığı” bölümünün en kolay izlenebilir filmi.

Serdar Kökçeoğlu.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yesilcam film teknoloji haber dizi izlesinema izle bedava lig tv izle bedava inglizce öğrenme seti dizi film izle google adsense para kazan RESİM GALERİ SİTESİ edevlet igne oyasi rize igne oyasi igne oyasi resimleri metin iki pivate server otobus firmalari internetten para kazanmak GOOGLE+ PLUS kadin hamilelik igne oyasi